Sadece, yazları sahafçı dükkanına gitmezdim. Okulum yarım gündü, diğer yarım günümü dükkanda geçirirdim. Cumartesi ve pazarlarıda giderdim. Dükkandaki kitap kokusu, raflardaki yığınla kitaplar, her an gelen müşteriden yeni kitapların çıkabilme ihtimali çekerdi beni. tabi semaveri yakıp üzerinde demlenen bir dolu demlikte çekerdi. Arkadaşlarla buluşma yerimizdi. Amcamın sahafçı dükkanı aynı zamanda. Telefonun olmadığı veya yeteri kadar kullanma imkanıımızın olmadığı zamanlarda buluşma adresimizdi. Çayın kokusunu alan arkadaşlar tek tek damlardı. Kış günü ise elektirikli soba yakılıpr etrafına toplanılırdı.
Semaver demişken, zamanla dükkandaki alimünyum çaydanlık yerini semavere bırakmıştı. Semaver sürekli kaynar üzerinde porselen veya krom demlik, demlenmiş çayı bekletirdi. Dükkana gelen gidene çay ikram ederdik. Bazen müşteriler gelirdi. Kitap satmaya değilde almaya gelirlerdi. Bunların yüzlerine bakınca kitapla bağlarının olup olmadığı anlaşılırdı. Bazılarının elinde kağıt olurdu. Kitap isimlerinin yazılı olduğu, bu müşteriler sipariş üzerine kitap alırladı. Bunların pek kitaplar bağları yoktu. Kitapla bağı olan müşteriler geldiğinde bir saat, iki saat yani uzun bir zaman rafları tek tek incelerler, sorarlar, soruştururlardı. Bunlarla sohbet etmek ayrı bir zevkti. Sahafçı olmanın güzel tarafıda bir şehirde kaliteli kitap okuyucuları ile tanışma fırsatıydı. O zamanlar raflarda roman,fikir vs kitapları türlerine göre sınıflardık. Müşteri ilgiisini çeken türün olduğu raflarlarla ilgilenirdi. Bazen cebindeki paranın yetmeyceği kadar kitap seçerdi. Hepsini alamazdı tabi istemeye istemeye bir kısmını raflara geri bırakırdı. Eğer sürekli bir müşterimizse aldığı kitapları çok cüzi bir ücretle değiş tokuş ederdik ki fazla sayıda kitap okuyabilsin diye. Kitap kurdu olduğunu anladığımız müşterilere çay ikram ederdik dükkanda bol bol vakit geçirsin tanışalım, sohbet edelim diye. Bu benim için kitaplarla ilgili yeni şeyler öğrenme veya kitaplarla ilgili sohbetler edebilme fırsatıydı. Fakat kaliteli kitap okuyucusu diyebileceğimiz, kitapla bağı olan müşteri sayısı çok değildi. Öyle birini gördüğümüzde okuduğu kitaplardan, okuyacağı kitaplardan sohbet ederdik, birbirimize dükkanda kitap tavsiyelerinde bulunurduk. yeni şeyler öğrenirdik birbirimizden.
Amcam dediğim gibi "meselesi" olan bir adamdı. Onun meselesi vatan,millet,sevgisiydi. İyi bir Büyük Doğucu'ydu diyebilirim Necip Fazıl'a karşı özel bir hassasiyeti vardı. Hep Necip Fazıl "Bu milletin ebedi derdi ile dertlenmiş bir fikir, düşünce adamıydı" derdi. Onda Necip Fazıl'ın fikirleri, şairliğinden önce gelirdi. Amcandan bana bulaşan Necip Fazıl sevgisini başka bir yazımda ele alacağım İnşallah. Dükkana ne zaman gitsem elinde bir kitap okuyor olurdu. Masasının altında dükkana gelen kitaplardan seçtiği okumak için ayırdığı kitapları olurdu. Kitap okurken mutlaka önemli yerlerini küçük kağıtlara notlar düşer, kitabın arasına koyardı.
Okuduğu kitaptan zevk almışsa keyiflerinir, başını geriye koltuğuna yaslanır. Türkü veya ilahi mırıldanırdı. Çekmecesinde "o bilindik" ilahi kitabını durur, arada açar oradan da okurdu. O zamanlar çocuktum, ortaokul yıllarımdı. Amcam bana tarihi romanları ve tarihi sevdirmişti.
Evet, şimdi gelelim çocukluğumda tarihi romanların dışında etkilendiğim bir türe bilim kurgu türüne ve bilim kurgunun babası sayılan Jules Verne'ye, sahafçı dükkanın bende bıraktığı izlerden biriydi Jules Verne…
Bir çocuğun hayal dünyasında kitap nasıl iz bırakabilir? Sanırım bunun cevabı doğru zaman, doğru kitaptan geçiyor. Bunu anlamak ise çocuğun iç dünyasını tanımaktan, ne tür kitaplar onu etkileyebilir tespitini yapmaktan geçiyor. Ben bu tespite amcamın sayasinde ulaşmıştım. Beni tarihi romanlara yönlendirmesi bende uçsuz bucaksız bir hayal gücü ve içimde sönmeyen macera tutkusu oluşturmuştu. Tarihi romanlarile birlikte aynı zaman diliminde etkilendiğim diğer bir yazar ise Jules Verne oldu. Jules Verne'yi tek başına ele alıyorum. Çünkü başlı başına değerlendirilmesi gereken bir yazar.
Jules Verne'den bahsederken 100 yıl öncesinde yaşamış bir yazardan bahsettiğimizi unutmamalıyız. Uçakların yaygın olmadığı, henüz iletişim araçlarının icat edilmediği bir dönemde, yazdığı kitaplar bilim adamlarına ilham olmuştur. Belki günümüz çocuklarında Jules Verne'nin kitapları aynı etkiyi oluşturmaz. Kitaplarında imkansız görünen teknolojik icatları kullanması o zamanlar ilgi çekiciydi sanırım. Şimdi ise bilim kurgu türü kavramı ve içeriği yenilendi ve değişti.
Her zaman olduğu gibi dükkana kitap satmaya gelen insanların çantalarında gördüm Jules Verne'nin kitaplarını, bazıları ince bazıları kalındı kitapların, farklı yayınevlerinde basılmış kitaplardı. Kimine özen gösterilmiş kimi ticari amaçla baştan savulmuştu. İlk okuduğum kitabı "Balonla Beş Hafta"ydı. Sanki o balona binip dünyayı dolaşan bendim. İçimdeki macera tutkusunda fırtınalar koparmıştı. Bu kitap beni bilinmezliklere ve yeni şeylere karşı tutkumu iyice kabartmıştı. Kitabı okumamdan sonra farklı zamanlarda defalarca okumuştum. Dili, anlatımı ve içerik yönünden tam bir çocuk kitabıydı. Arkasından belki en az 10 defa okuduğum "Denizler Altında 20.000 Fersah" kitabıydı. "Nautilus " artık benim gemim olmuştu. Kaptan Nemo artık bendim. Bu kitap sayesinde Atlantisi, Kızıldenizi, Güney Kutbu'nu tanımıştım. Bu gemiyle yapılan tüm seyahatlerde ben vardım. Geminin bazen yolcusu, bazen de kaptanıydım. Hayal dünyamı alt üst etmişti. Değiştirimiş, yenileştirmişti.
"İki Yıl Okul Tatili , Kaptan Grant'ın Çocukları, Dünyanın Merkezine Seyahat, Esrarlı Ada, On Beş Yaşında Bir Kaptan" yazarın bu kitaplarını da elime geçtikçe defalarca bıkmadan okumuştum. Her biri çocukluk çağımda beni farklı dünyalara götürmüştü. Jules Verne sayesinde imkansızı veya olmayanı hayal etme yetisine sahip olmuştum. Onun kitaplarında yaşadığının kuralları yoktu ötesi vardı. Bu o yaşımda beni cezbetmişti. Şimdi düşünüyorumda bir çocuk için bilim kurgu kitapları okuma alışkanlığı ve hayal dünyasının başka bir dile evrilmesi için önemli bir kaynak.
Şimdi Jules Verne'nin hangi kitabını elime alsam çocukluğuma ve kitap kokan, semaveri kaynayan, içilmeye hazır çayı olan, yerlerin halı olduğu, rafların kitaplarla dolu olduğu sahafçı dükkanını hatırlarım ve koltuğuna yaslanmış kitaplarla veya ümmetin meseleleri ile ilgili konuşan amcamı hatırlarım…